FİİL EHLİYETİ VE AKIL ZAYIFLIĞI,AKIL HASTALIĞI, ZEKA GERİLİĞİ VE RUHSAL HASTALIKLAR

    TMK m.10, m.13 ve m.15 bağlamında Fiil Ehliyeti ve Hukuki İşlemlerde Sorumluluk              Akıl Zayıflığı           Akıl Hastalığı            Zekâ Geriliği       Ruhsal Hastalıklar (Hukuki Boyutlar Bipolar Bozukluk Üzerinden Açıklanacaktır.)
      Tanım Akıl zayıflığı, en çok demans hastalığı ile karşımıza çıkabilmektedir. Akıl zayıflığı Türk Medeni Kanunu’nda, makul surette hareket etme iktidarını ortadan kaldıran haller arasında sayılmıştır. Akıl zayıflığı, “kişide doğuştan var olan veya sonradan ortaya çıkan akılsal işlevdeki bir yetersizlik, bir azgelişmişlik, bir duraklama ya da gerileme durumunu” şeklinde tanımlanmaktadır. Akıl zayıflığı hallerine bunaklık, geri zekalılık, budalalık, (idiot, embesil, debil) örnek olarak verilebilir. Sağır-dilsiz ve körler, ayırt etme gücüne sahip olduklarından bu başlık altında değerlendirilmezler. Akıl hastalığı ruhî ve aklî yetilerde bozukluk, değişiklik ve anormallik yaratan hastalık olarak tanımlanmıştır. Akıl hastalığı denince bundan tıbbi anlamda bir hastalıktan ziyade, niteliği ya da etkileri sonucu ayırt etme gücünü engelleyen bir akıl bozukluğu anlaşılmalıdır. Öğretide Zevkliler, psikiyatri alanında yapılan çalışmalarda, akıl hastalıklarının, unsurları ve özellikleri bakımından tam olarak tasnif edildiğini; fakat akıl hastalığına sahip olmanın hukuksal yönüne, öğreti ve uygulama açısından doğrudan kabul edilebilir bir niteliği haiz olmadığını belirtmektedir. Zekâ geriliği “mental retardasyon” olarak da ifade edilir. Şahıslarda öğrenme, konuşma ve bağımsız yaşama fonksiyonlarını büyük ölçüde bozmakta, genetik, doğumsal birçok sebepten kaynaklanan çok çeşitli hastalıkların bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Zihinsel gelişim gerilikleri vesayet gerektiren bir durumdur. Hafif derecede zekâ geriliği ve sınırda zihinsel kapasitesi olan bireyleri kendi koşulları içinde değerlendirmek gerekir. Orta, ağır ve ileri derecede zeka geriliği olanlarda vesayet gerekir. Ruhsal hastalıklar, bir kişinin hayatını sağlıklı bir şekilde sürdürmesine engel olan psikolojik rahatsızlıklara verilen genel isimdir. Ruhsal hastalıklar bir diğer adıyla psikolojik hastalıklardır.   Aşırı hiddet, aşırı heyecan ve aşırı sevgi hallerinin makul surette hareket etme iktidarını her halukârda kaldırdığı düşünülemez. Bununla birlikte, bu durumlar kişinin iradesini tümden yok ederse ve Türk Medenî Kanunu’nun 13. maddesinde sayılan sebeplerden biri gerçekleşmişse, ayırt etme gücünün yokluğu sonucu doğacaktır
      Ayırtım Gücü Tıbbi raporlara göre akıl zayıfı kimselerin belirgin özelliklerinden biri, herhangi bir olay ya da durum karşısında bir direnç gösterememeleridir. Yani bu kimselerin, tıbbi ölçütlere göre, zekaları yeterli düzeyde gelişmemiş olduğundan sıra dışı olay ve durumlar karşısında genel bir anlayış ve kavrayış eksikliğinden muzdariptirler. Bu yüzden de kolaylıkla telkin yoluyla yönlendirilebilirler. Genel bir anlayış ve kavrayış eksikliği ile kolayca telkin ile yönlendirilebilme durumu, makul surette davranma iktidarını ortadan kaldırabilir. Bu sebeplerle yasa koyucu, akıl zayıflığının da ayırt etme gücüne sahip olunmaması sonucunu doğurabileceğini düzenlemiştir. Akıl zayıfının makul surette hareket etme iktidarına sahip olup olmadığı somut olaya konu olan fiil bakımından araştırılmalıdır; çünkü akıl zayıflığı ile malul kişiler, makul surette hareket etme iktidarından tümüyle mahrum olabilecekleri gibi zaman zaman da mahrum olabilirler. Bu husus da ayırt etme gücü tespiti bakımından önem arz eder: akıl zayıflığının derecesi ve akıl zayıfının kişisel durumuna somut olayda dikkat edilmelidir. Öğretide de belirtildiği üzere, bu kimseler çoğu zaman ayırt etme gücüne sahip değildirler. Fakat bu ifadeden, akıl hastalığının mutlaka ayırt etme gücünü ortadan kaldıracağı sonucuna varılmamalıdır. Tıbbî anlamda her akıl hastalığı, ayırt etme gücünü ortadan kaldırmaz. Hatta ayırt etme gücünü ortadan kaldıran akıl hastalığı, hastalıkla malul olan kimsenin, yaptığı her işlem ve ika ettiği her fiil bakımından ayırt etme gücünden yoksun olması sonucunu doğurmayabilir. Bu durum, akıl hastalıklarının genelde periyodik veya geçici olmasından kaynaklanır. Periyodik denilerek bahsedilmek istenen ise, akıl hastası olan kişilerin geçirdikleri nöbetler sırasında ayırt etme güçlerini kaybedip nöbetin geçmesinin ardından makul surette hareket etme iktidarını tekrardan kazanabilmeleridir. Zeka geriliğinin bulunması, ayırt etme gücünün yoksunluğuna işarettir. 762 sayılı TTK’nın (Borçlanma Ehliyeti) kenar başlığını taşıyan 582. madde hükmüne göre, akit ile borçlanmaya ehil olan kimse, poliçe, çek ve bono ile borçlanmaya da ehildir. Aynı Kanunun 1. maddesi gereğince, bu kanunun ayrılmaz bir cüzü olduğu açıklanan TMK. 9. madde hükmüne göre fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir. 10. madde hükmüne göre ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. 13.madde hükmüne göre yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir. 14.madde hükmüne göre Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur.15.madde hükmüne göre Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz. 16.madde hükmüne göre ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Akıl hastalığı yahut akıl zayıflığı gibi sebeplerden biri ile makul surette hareket etmek iktidarından mahrum bulunanlar, başka bir deyimle tam ehliyetsiz olanların yaptıkları hukuki işlemler kanuni mümessilleri tarafından onaylanmadıkça geçersizdir. Bipolar bozuklukta ataklar esnasında ilgilinin ayırt etme gücü etkilenir. Bu sebeple ataklar esnasında ilgilinin ayırtım gücünün olmadığı söylenir; fakat bu atakların yaşanmadığı süreçlerde ilgilinin ayırtım gücü vardır.
                          Fiil Ehliyeti Fiil ehliyetine sahip olabilmek için tam ehliyetli bir kimse olunması gerekir: ergin, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak bu ehliyetliliği karşılayan koşullardır (TMK m.10). Halbuki akıl zayıfı olan bir kimsenin, ayırt etme gücünden yoksun olduğu kabul edilmektedir (TMK m.13). Bu yüzden, bu kimseler tam ehliyetli değildirler. Tam ehliyetsiz kimseler kapsamında değerlendirilirler, yani fiil ehliyetleri yoktur. Ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin olduğu kabul edilmez (TMK m.15). Akıl zayıfının, somut olaya göre, işlediği fiilde makul surette hareket etme iktidarına sahip olup olmadığına Yargıç, bilirkişi raporlarını göz önüne alarak karar verecektir. Öğretide de kabul edilen görüş, nihai olarak, akıl zayıfının belli bir olayda ayırt etme gücüne sahip olup olmadığına hakimin karar vermesi gerektiğidir. Hukuken ayırt etme ehliyetine sahip kimseler, ergin olma ve kısıtlı olmama şartlarını karşıladıkları takdirde hukuken hak ehliyeti ve fiil ehliyetine sahip olabileceklerdir. Bu kimselerin yaptığı işlemler medeni hukuk açısından geçerli kabul edilecektir. Akıl hastalığının hukuki sonuç doğurabilmesi için ayırt etme gücünü etkileyecek derecede olması gerekir. Akıl hastalığının periyodik mi yoksa geçici mi olması ayırt etme gücünün tespiti açısından önem taşımaktadır. Bu noktada somut olaydaki akıl hastalığının ağırlığı incelenmelidir. Bu incelemede Yargıç, hastane ve bilirkişi raporlarını esas alarak Medeni Kanun anlamında bir akıl hastalığı olup olmadığına bakmalıdır. Kural olarak akıl hastası bir kimsenin ayırt etme gücü olmadığı kabul edilir. Bu yüzden de fiil ehliyeti yönünden tam ehliyetsiz sınıfında değerlendirilirler. Bu sebeple, yapmış oldukları hukuki işlemler kendiliğinden geçersiz olacaktır; yasal temsilcilerini sonradan icazet vermesi ile işlemin geçerli hale gelmesi gibi durumlar söz konusu olamaz. İlgili kimsede zeka geriliğinin bulunduğunun tespit edilmesi halinde yaptığı hukuki işlemler geçersiz olacaktır. Hukuki işlemlerde tarafların fiil ehliyeti kamu düzenine ilişkin olduğu için bu husus mahkeme tarafından re ‘sen göz önüne alınmak zorundadır. Fiil ehliyeti, bir kimsenin kendi fiili ile haklar kurabilmesi ve mükellefiyetler (borçlar vb.) altına girebilmesi ehliyetidir. Burada bir kişinin, hukuka uygun fiiller yapabilme ve hukuka aykırı fiillerden sorumlu tutulabilme ehliyeti söz konusudur (TMK 9). Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır (TMK 10). Hukuki işlemlerin gerçekleşmesi esnasında kişinin farkında olma, ayırt etme, bilme değerlendirme ve seçmeye ilişkin yetilerinin korunmuş olması gerekmektedir. Bu nedenle hastalığın seyri, atakların sıklığı, tedaviye cevabı, tedaviye uyum ve eşlik eden diğer faktörler (alkol-madde vb.) gibi ayrıntılı değerlendirmeler yapılır. Bipolar bozuklukta ataklar esnasında ayırt etme gücü etkilenir. Bu nedenlerle kişinin ataklar esnasında fiili ehliyeti yoktur. Ancak tedaviye uyum yeterliyse, kişinin hastalığına dair içgörüsü yeterli ise, ataklar sık değilse ve iyilik dönemi uzun zamandır mevcutsa kişinin fiil ehliyetinin olduğu kabul edilebilir. Bipolar bozuklukta hastalığın seyri, atağın özellikleri ve diğer faktörlere göre fiil ehliyeti etkilenebilir.   Mahkemece, fiil ehliyeti olmayanlara vasi, ayırt etme gücü olduğu halde, tekrarlayan hastalık nöbetleri olanlara yasal danışman atanabilir. Hastanın tedaviye uyumu artar, atakların sıklığı azalır ve iyilik dönemi uzun sürerse vesayetin kaldırılması için kişi başvurabilir ve yeniden bilirkişiden görüş sorulabilir. Bu durumlarda bilirkişi raporuna göre mahkeme vesayeti kaldırabilir ya da yasal danışman atanmasına gerek duyabilir. Yasal temsilcinin (vasinin) vesayeti altındaki kişinin mal varlığından bağışlamalar yapabilmesi, vakıf kurabilmesi ya da kefalet borcu altına girmeleri olanaksızdır. Yasal danışmanlık altındaki kişiler günlük yaşamlarını tek başlarına sürdürür. Ancak mal varlığına ilişkin işlemlere, yatırım yapmaya, borçlanmaya ve hukuki işlemlerde taraf olmaya danışmanlarının onayı olmaksızın katılamazlar.   Görevlerini yaparlarken vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığını öğrenen idarî makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar.   Ülkemizde ruhsal hastalığı nedeniyle toplum açısından tehlikelilik arz eden kişilere, TMK 432. Maddesi uyarınca istemsiz olarak hastaneye yatırılarak tedavi uygulanabilmektedir.
          Yargıtay Kararı     Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.06.1941 tarih 4/21: “Kanunda düzenlenen ayrık durumlar saklı kalmak şartıyla, ilgili kimsenin yapacağı işlemlere sonuç bağlanmayacağı ve karşı tarafın iyi niyetli olmasının o işlemi geçerli kılmayacağı belirtilmelidir.”   YHGK, T: 09.07.2008, E: 2008/1-488, K: 2008/490:   “…Davada dayanılan hukuki sebepler bakımından özellikle ehliyetsizlik iddiası yönünden davanın bir süreye tabi olmaksızın dinlenme olanağı da mevcuttur.   Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirme ve ayırt edebilme kudreti bulunmayan bir kimsenin kendi iradesiyle hak kurabilme, borç altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni kanunun “fiil ehliyetine sahip olan kimse kendi fiilleriyle hak edilebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9.maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç altına girebilmesi fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırttım gücü ile ergin olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır” hükmünü getirmiştir.   “Ayırttım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak…” (da) “… tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biri ile akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırt etim gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasayla öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır…”   03, 14447/14412 Yargıtay 3. HD.  “Somut olayda kök muris, şahsa sıkı sıkıya bağlı olan evlatlık sözleşmesi yaptığı tarihte temyiz kudretini ortadan kaldıracak nitelikte akıl hastası olduğuna, böylece evlatlık sözleşmesi iptal edilerek karar temyiz aşamasından da geçip kesinleştiğine ve ayrıca evlatlık adına vekalet kullanarak sözleşmenin yapılmasını (eşi olması nedeniyle murisin akıl hastası olduğunu da bilen) davalının sağladığı gözetildiğinde, iyiniyet savunmasının dinlenemeyeceği, böylece evlatlık sözleşmesinin yapıldığı tarihten itibaren geçersiz olduğu, murisin ölümü ile mirasçı olan davacının dava konusu taşınmazda iştirak halinde malik olup istem tarihi (ihtar- name tebliği 28.12.1995) itibariyle ecrimisile hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, delillerin yanılgılı değerlendirilmesi sonucu, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.”     11.6.1941 gün 1941/4-21 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde ” … Mümeyyiz olmayan bir kimse ile hukuki muamelede bulunan diğer akidin bunu bilmeyerek hüsnüniyetle hareket etmiş olması zikri geçen 15. maddenin mutlak ve kat’i sarahati karşısında öyle bir kimsenin tasarrufu üzerine hukuki hükmün terettüp etmesi için kafi değildir. Kanun o gibi temyiz kudretinden mahrum kimselerin esasen hüküm ifade etmeyen tasarrufları hususunda o tasarruftan dolayı hak iddia edenlerin hüsnüniyetlerini himaye etmemektedir “…. Medeni Kanunumuzun metin ve ruhundan başka türlü bir netice çıkarılmasına imkân yoktur…”   YHGK, T: 17.02.2010, E: 2010/19-97, 2010/83 “…Aliye’nin “Bipolar Affektif Bozukluk” tanısı ile TMK’nın 405.maddesi uyarınca hacir altına alınmasına karar verilmişse de hastalığın başlangıcı kesin olarak saptanmış olmadığı gibi takibini dayanağı olan bononun tanzim tarihi olan 13/3/2002 tarihi itibariyle de ehliyetli olup olmadığı ve hastalığın seyir şekli belirlenmemiştir o halde bozma ilamında değinildiği gibi bononun tanzim tarihi itibarıyla Aliye’nin ehliyeti bulunup bulunmadığının tespiti konusunda rapor alınmalıdır…”  
Akıl Sağlığı ve Fiil Ehliyeti
  TMK m.13’te sayılanlar bağlamında Hakkaniyet Sorumluluğu ve Kusur Sorumluluğu Akıl Zayıflığı, Akıl Hastalığı, Zekâ Geriliği ve Ruhsal Hastalıklar hakkında ortak bir açıklama getirilecektir. Hukukumuzda ayırt etme gücünden yoksun kişilerin kusurlarının bulunamayacağı gerekçesiyle eylemlerinden sorumlu tutulamayacakları kabul edilmektedir. TMK m.15, ayırt etme gücünden yoksun kişilerin eylemlerinden ancak kanunda özellikle belirtilmiş hallerde sorumlu tutulabileceklerini düzenlemiştir. Bu hüküm kapsamında ayırt etme gücünden yoksun kişilerin haksız fiillerinden sorumlu olabilmelerinin iki dayanağı olabilir. Bunlar TBK m.59’da belirtildiği üzere kişinin kendi kusuruyla ayırt etme gücünden yoksun kaldığı süre içerisinde bir zarara sebebiyet vermesi, diğer durum ise TBK m.65’te düzenlenmiş olan hakkaniyet sorumluluğudur.
Akıl Sağlığı ve Fiil Ehliyeti
    Şizofreni Bozukluğu ve Hukuki işlemlerde Ehliyet Şizofreni hastalığının ilk devrelerinde, kişinin ayırt etme gücü mevcuttur. Öğretide “lucida intervalla”nın nazara alınmasının, ayırt etme gücü kavramının nisbîliğinden ileri geldiği belirtilmektedir. İlgili kimsenin, uyuşmazlığa konu olan fiili işlerken şizofreni hastalığının hangi evresinde olduğuna dikkat edilmelidir. Kişi eğer hastalığın ilk devrelerinde ise, ayırt etme gücünün olduğunu söyleyerek ilgili diğer şartları sağlaması durumunda tam ehliyetli bir kişi olarak hukuki sorumluluğunun doğacağını dile getirmeliyiz. Somut olayda kişi hastalığın ilerleyen evrelerinde olup, söz konusu fiili işliyorsa; bu noktada yargıç bilirkişi raporlarını dikkate alarak kişinin ayırtım gücüne sahip olup olmadığını ve dolayısıyla işlenen fiilden ötürü sorumlu bulunup bulunmadığı tayin edecektir.
                      Akıl Zayıflığı-Demans- Alzheimer İlişkisi Demans tanısı: En basit tanımıyla kişinin bellek ve davranışsal işlevlerinde bozulma olması ile yeni bilgileri öğrenmesi, öğrenilmiş bilgiyi hatırlamasında güçlük olması durumudur. Alzheimer tipi demans (AD) ise bir hastalıktır.  En sık ve en çok bilinen demans tipidir. Demansın farklı evreleri vardır ve en anlaşılabilir hali ile hafif, orta, ileri evre olarak tanımlanır. Esasında hak ehliyetine sahip olan demans hastalarının fiil ehliyetlerinin bulunup bulunmadığının tespiti için, hastalık sebebiyle ayırt etme gücünden yoksun bulunup bulunmadıklarının dikkatle tespiti gerekmektedir. Ayırt etme gücünün varlığı ya da yokluğu her olay için ayrı ayrı saptanmalıdır. Bir hukuki fiil için ayırt etme gücüne sahip kabul edilebilirken, bir diğer hukuki fiil için bu güçten yoksun kabul edilebilir. Demans, hafif, orta ve ağır evreleri olan rahatsızlık olup (daha önce tanımlandı) hafif evresinde, yani demansın daha başlangıcı dönemlerinde henüz yargılama yeteneği bozulmamış bir demanslı hastanın ayırt etme gücüne sahip bulunduğu ve bu halde iken yapmış olduğu işlemler yönünden fiil ehliyetine sahip olduğu kabul edilebilecektir.  İleri derecede akıl hastaları gibi demansın ağır evresinde olan kişilerin de devamlı olarak her konuda ayırt etme gücünden yoksun olduğu kabul edilmektedir. Ancak Demans hastalığının evreleri arasındaki geçiş sürecinin belirsizliği ve hastalık belirtilerinin ciddileşmesinin her an söz konusu olabileceği düşünüldüğünde, bir kişiye demans tanısının konulmasından sonra bu kişinin tam ehliyetli olduğunun söylenebilmesi oldukça güçtür ve fiil ehliyeti bakımından çok dikkatli değerlendirme yapılmalıdır.
İzmir en iyi avukat, bu tür durumlarla ilgili hukuki konularda danışmanlık sağlayabilir ve kişinin haklarını koruyacak tedbirlerin alınmasına yardımcı olabilirler. Diğer yazılarımıza göz atmak için linke tıklayabilirsiniz. Hukuk Öğrencisi Ada İlyada Utkucu Av.Harun Ümit Eren Sosyal Medyada Bizi Takip edin https://www.facebook.com/kapitalhukuk https://www.instagram.com/kapitalhukuk/ https://tr.linkedin.com/company/kapi%CC%87tal-hukuk  

Son Yazılar

Hukuki Yardım Al

Danışmak istediğiniz her konuda bize ulaşın!

BİZE ULAŞIN